Psikoterapilerin çocuk ve gençlerde uygulanmasında sık karşılaşılan sorunlar arasında terapilerin bazı aileler tarafından değersizleştirilmesi, bazıları tarafından basitçe içini dökme ve dertleşme olarak görülmesi, diğer bir bölümü tarafından ise her türlü soruna fayda sağlayabilecek yöntemler olarak ele alınması yer almaktadır.
Bu sorunun ağırlıklı olarak bilgi eksikliğinden kaynaklandığını göz önüne aldığımızda farkına varmadan yapılan bu üç yanılgıyı düşünerek konuyu ayrıntılı olarak gözden geçirmeye çalışalım.
Psikoterapi psikoterapist ile bir çerçeve olmadan karşılıklı olarak konuşmak, danışanın/hastanın konuşması ve psikoterapistin onu dinlemesi ya da psikoterapistin dertleri dinledikten sonra bazı rutin önerilerde bulunması olarak algılandığında, pek fayda sağlayamayacak, gereksiz bir zaman ve maddiyat kaybına yol açan bir konu olarak görülebiliyor.
Bu endişeleri giderme konusunda hangi gerçekler ya da bilgiler yardımcı olabilir?
Bu konuyu bir örnekle ele alacak olursak, şeker hastalığının daha sık görülen formuna (Tip 2 Diabetes Mellitus) yakalanan ve aşırı kilolu olan bir birey, ilaç ile tedavi edilebileceği gibi, hastalığı çok şiddetli değil ise, sıkı bir diyete girerek ve düzenli spor yaparak da hastalığını kontrol etme imkanı bulabilmektedir. Yani insanoğlu vücuduna belirli düzeylerde yön verebilme şansına sahiptir.
Aynı şekilde, psikiyatrik sorunları da düşüncelerimizi, bakış açılarımızı değiştirerek çözebiliyoruz.
Bu konuda sık karşılaşılan yanılgı insanların sorunların kaynağının tek başına başımıza gelenler olduğunu zannetmeleri ve terapistin de başa gelenleri değiştirme gücü olmadığı için bir şey yapamayacağına inanmalarıdır.
Halbuki, ruhsal durumumuzda asıl faktör genellikle yaşadıklarımız değil, onlara karşı olan bakış açımız ve bunun sonucunda ortaya çıkan davranışlarımızdır. Psikoterapide de zaten geçmişte başımıza gelmiş olan olaylar değiştirilmeye çalışılmaz, ağırlıklı olarak onlara karşı olan bakış açımız ve davranışlarımız değiştirilmeye çalışılır.
Bu birçok bireyde başarılabilen bir konudur ve bu anlamda psikoterapilerin etkinliği çok sayıda bilimsel araştırma ile ortaya konulmuştur.
Diğer sık karşılaşılan sorun ise psikoterapinin içini dökme ve dertleşme zemini olarak görülmesidir.
Psikoterapi uygulamaları genel olarak bunun belirli durumlarda bir ihtiyaç olduğunu ve geçici de olsa faydalı olabileceğini reddetmez. Ancak tahmin edilebileceği gibi uzun dönemli bir fayda sağlama olasılığı düşüktür. Bu nedenle terapist ilk görüşmelerden sonra genellikle belirli konulara yönelmeye çalışır. Çünkü, örneğin bilişsel terapi ilkeleri üzerinden konuyu ele alacak olursak, hastayı/danışanı soruna iten, gerçekle bağlantısı zayıf olan ya da bağlantısı hiç olmayan düşüncelerin ortaya konulması ve bunların değiştirilmesi gerekmektedir.
Bu nedenle içimizi dökme konusuna yoğun bir motivasyon göstererek terapiye gelmek ve terapistten sadece bunu beklemek genellikle tedavinin sağlanması açısından uygun olmayabilmektedir.
Son olarak psikoterapinin ya da belirli bir psikoterapi yönteminin birçok farklı sorunda faydalı olabileceğine dair olan gerçek dışı beklentiler de uygulamaları zorlaştırabilmektedir.
Örneğin, çocuk ve gençlerde görülen depresyon, kaygı bozuklukları, obsesif kompulsif bozukluk gibi psikiyatrik durumlarda bireysel psikoterapi son derece etkili olabilirken, karşı gelme davranışları ve davranım sorunlarında aile ile yapılan görüşmeler sıklıkla daha etkili olmaktadır. Buna karşın şizofreni ve bipolar bozukluk gibi rahatsızlıklarda ise psikoterapi kullanılmasında bir sakınca olmasa da, ana tedavinin ilaç tedavisini içermesi şarttır.
Tıbbın diğer alanlarında her hastalığa iyi gelen bir ilaç ya da ameliyat bulunmadığı gibi, psikiyatride de her rahatsızlığa iyi gelen bir psikoterapi yöntemi bulunmamaktadır.
Psikiyatristler ya da klinik psikologlar genel olarak bilimsel araştırmaların etkinliğini desteklediği yöntemleri uygulamaya çalışırlar. Bu nedenle ilaç tedavisi, ebeveyn eğitimi, aile terapisi ya da bireysel terapi yöntemlerinden hangisinin ön plana çıkarılacağının başvuran kişinin rahatsızlığının niteliğine göre belirleneceğinin unutulmaması gerekmektedir.
Comments